Makale

VII. Uluslararası Kurumsal Yönetim Zirvesinin Ardından…                          

VII. Uluslararası Kurumsal Yönetim Zirvesi, 15-16 Ocak 2014 tarihinde Sabancı Center’da, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ve Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin (TKYD) ve Borsa İstanbul’un katkılarıyla düzenlenmiştir. Zirvede, IV. Kurumsal Yönetim Ödülleri de sahiplerini bulmuştur.

Zirvedeki konuşmalarda ve panellerde, Türkiye’deki kurumsal yönetim algısı, uygulamaları ve önemi üzerinde durulmuştur. Kurumsal yönetim ile sürdürülebilirliğin sağlanmasının, aile şirketlerinin diğer nesillere sorunsuz aktarılması konusunda son derece öneme sahip olduğu vurgulanmıştır. Ülkemizdeki şirketlerin, kurumsal yönetimi içselleştirebilmesi için neler yapılabileceği tartışılmıştır.

 

Zirvede aile şirketlerinin sürdürülebilirliği konusuna oldukça geniş yer verilmiştir. Ülkemizdeki iş dünyasında ve ekonomide aile şirketlerinin büyük bir ağırlığı vardır. Aile şirketlerinin bu önemine rağmen, ülkemizdeki 100 aile şirketinin ancak 5’i dördüncü kuşağa devrolabilmektedir. Bu yüzden, aile şirketlerinde kurumsal yönetim ilkelerinin içselleştirmesi, uygulanması ve aile anayasası gibi başlıklar Türk ekonomisin geleceği açısından daha da önemli hale gelmektedir.

‘Sürdürülebilirlik’ kavramı için temel ilkeler benimsendiğinde ve içselleştirildiğinde, şirket hissedarlarının, sahiplerinin, yönetim kurulu üyelerinin ve hatta bayilerin, satıcıların ve işgücünün arasında çıkabilecek olası çıkar çatışmaları önlenebilmektedir. Böylece başarı getirecek işlere imza atılabilmektedir.

 

Şirketlerin sürdürebilirliğinin sağlanması için güçlü mekanizmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Dr. İbrahim Turhan’a göre en etkili araç borsadır. Borsada şirketin değeri anlık olarak bütün dünyaya ilan edilmektedir. Bu sayede şirketler, değerlerini düşürecek her türlü olumsuz işlemden uzak durmaya çalışmaktadır. Örneğin, borsaya açılmış hiçbir şirket adının çocuk emeğini sömürüyor ile birlikte anılmasını istemez ve buna uygun olarak hareket eder. Borsada halka açılmak demek, şirket paydaşlarının daha fazla olmasından dolayı daha fazla şeffaflık demektir. Çünkü artık kamuya mal olmuş bir şirket ortaya çıkmaktadır. Borsa, burada bu motivasyonu (kurumsal yönetimin hızlanmasını, sürdürülebilirlik kavramının yerleşmesini) sağlayan bir mekanizma olarak karşımıza çıkmaktadır. Maalesef, burada bir yanlış anlaşılma vardır. Şirketler, kurumsal yönetim yapacaksak halka açılmalıyız gibi düşünebiliyor. Öncelikle şirketin kurumsal yönetim ilkelerini özümsemesi ve buna bağlı olarak yönetilmesi, ondan sonra da bu sermayeyi paylaşması, halka açılması gerekir. Ne yazık ki Türkiye’de borsa gibi birtakım zorlayıcı güçler olmadan da kurumsal yönetime uygun hareket eden olmuyor. Aslında bir şirket borsaya kote olmamasına rağmen, kurumsal yönetim ilkelerine göre yönetiliyorsa; her zaman finansörlerin, ortakların ve paydaşların nazarında güvenilir olacaktır. Sonuç olarak kurumsal yönetimin temeli kurumsal güvendir, kurumun güven kazandırılmasıdır.

 

Bu güvenin kazanılması için de, parlak mali tablolardan ziyade, şeffaf olmak, sorumlu olmak, adil olmak ve aynı zamanda tutarlı olmak gerekmektedir. Bir şirketin ihtiyaç duyduğu tek şey finansal sermaye değildir. Aynı zamanda entelektüel sermayeye, insan kaynaklarına, beraber iş yaptığı iş ortaklarına ihtiyacı vardır. Kurumsal yönetim tam da bu ilişkilerde güven kurmak içindir.

Güven oluşmadığı zaman, maliyeti büyük ve yıkıcı olur, faiz veya fiyat olarak geri döner. Güven olmazsa kalifiye iş gücünü veya yatırımcıları şirkete çekecek teşvik olmaz. Bu nedenle kurumsal yönetim, kurumun sürdürülebilirliğini sağlayacak tüm paydaşlarıyla sağlam ve daha az maliyetli ilişkiler içinde bulunmasında rol oynar.

Son olarak, kurumların ve organizasyonların şunu bilmesi gerekir ki, kurumsal yönetim demek, sürekli prosedürler içinde kurallar koyup bunlar tarafından yönetilmek değildir. Kurumsal yönetim insanların benimsemesi gereken bir kültür meselesidir ve özümsenip uygulandığı zaman getirisi çok büyüktür.

 

Sadece şirketlerin değil, toplumun bütün kesimlerinin kurumsal yönetim ilkelerini (şeffaflık, hesap verebilirlik, sorumluluk, eşitlik) hayata geçirecek adımlar atması gerekmektedir. Sivil toplum örgütlerinden, diğer kurum ve kuruluşlara; yargıdan, yasadan, yürütmeden bütün devlet erklerine kadar herkesin o dört ana ilkeyi doğru bir şekilde hayata geçirme konusunda topyekûn bir seferberlik ve koordinasyon içinde olması gerekir. Bu yaşamsal ilkelerin belki daha da özenle ve önemle kamuda yerleşmesini sağlamak da bir zorunluluk olarak görülmelidir.

Kurumsal yönetim konusunda Türkiye, Dünya Bankası Doing Business 2014 raporunda, bir önceki yıla göre 3 basamak ilerleyerek 189 ülke arasında 69. sıraya yükseldi. Bu yükselişteki en önemli etken ise Türkiye’nin “Yatırımcıların Korunması” göstergesinde 67. sıradan büyük bir sıçrayış gerçekleştirerek 34. sıraya yerleşmesi olarak görülmüştür. Yeni Türk Ticaret Kanunu ile getirilen yatırımcıların korunması ve şirket bilgilerine erişimin kolaylaştırması gibi düzenlemelerin de Türkiye’deki yatırım ortamına olumlu etkisi olduğu ve Türkiye’yi küresel rekabette daha üst sıralara taşıyacağı açıktır. BİST Kurumsal Yönetim Endeksi’nin hesaplanmaya başlandığı 31 Ağustos 2007 tarihinde endekste 5 şirketimiz varken, bugün itibari ile 47 şirketimiz bu endekste yer almaktadır. Nisan 2009 başından bu yana geçen 5 yıllık süre içinde Kurumsal Yönetim Endeksi yüzde 265 artarken, BİST 100 Endeksi yüzde 222 oranında arttığı görülmektedir. Bu verilere bakarak, Kurumsal Yönetim Endeksi’ndeki şirketlere yatırım yapan yatırımcıların diğerlerine oranla, her yıl % 9 oranında daha fazla para kazandıkları görülmektedir. Bu durum, kurumsal yönetim ilkelerine uyan şirketlerin, hem faaliyet hem de hisse senedi performansı bakımından diğer şirketlere nazaran çok daha iyi konumda olduklarını göstermektedir. Fakat en büyük 500 firmamızdan sadece 85’i halka açıktır. Morgan Stanley Country Index’lerindeki ağırlığımız, toplam ülke index’lerinde binde 2’dir. Sadece Türkiye’nin içerisinde yer alabileceği, karşılaştırılabilir olduğu ülkeler arasında (toplam 21 ülke vardır) ise bu oran yüzde 1.73’tür.  Buradan da görülebileceği üzere, Türkiye’de devlet kurumlarının ve iş dünyasının kurumsal yönetim ilkeleri temelinde faaliyet göstermeleri gerekliliği görülmektedir. Kurumsal yönetim felsefesini içselleştirmede, sadece finansal tabloların şeffaf olması değil, kurumsal yönetimin en önemli parçası olan yönetim kurullarının rolü büyüktür. Yönetim kurullarının şirket felsefesine ve vizyonuna yön vermesi ve fonksiyonel hale gelmesi son derece önemlidir. Buna ek olarak, farklı bakış açılarının da yönetime destek vermesi açısından bağımsız yönetim kurulu üyesinin varlığı önemlidir.

 

 

Share:

Leave a reply