Temsil Yetkisi ile Sorumluluk Kimde?
Türk Ticaret Kanunu, ticari işletmeyi 11. maddesinde tanımlıyor. Tanıma göre, ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Bu işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye de tacir deniyor. Bir kişinin tacir sayılabilmesi için, ticari işletmenin kurulduğunu bir araçla ilan etmesi veya ticaret siciline tescil etmesi yeterlidir. Anonim şirket gibi ticaret şirketlerinde şirket ortağı tacir olmazken, şirketin kendisi tacirdir. Anonim şirketin kendisi tacir olduğuna göre, ticari faaliyetlerde şirketi yönetecek ve temsil edecek organ da şirketin yönetim kurulu oluyor. Yönetim kurulu, işletmenin adına her türlü işlemi gerçekleştirebilir. Bu yüzden de, eski kanunumuzda ultra vires kuralı bulunmaktaydı. 1 Temmuz 2012 tarihine kadar yürürlükte olan Eski Türk Ticaret Kanunu’na göre, anonim ve limited şirketler, ana sözleşmelerinde sayılan faaliyet konuları dışında, başka işleri yapamıyorlardı. Bu kurala da “ultra vires” deniliyordu. 6102 ile birlikte bu kural ortadan kalktı. Böylelikle, şirket esas sözleşmesinde belirtmediği faaliyet alanlarıyla ilgili olarak da işlem yapabilir hale geldi. Buda Şirketin bu sorumluluğu üstlenmesi sonucunu doğurdu.
Normalde, temsil yetkisi çift imza ile yönetim kuruluna aittir. Ancak, yönetim kurulu kendi içerisinde görev dağılımı yapabilir. Örneğin, bir yönetim kurulu üyesinin satış ve pazarlama faaliyetlerinden sorumlu olabileceği gibi bir diğeri farklı bir departmanın sorumluluğunu alabilir veya yönetim kurulu hiçbir yönetim kurulu üyesine görev vermeden direkt ticari mümessil / ticari vekil olarak üçüncü bir kişiye farklı bir faaliyetle ilgili atama yapabilir.
Tüm bu durumların tersine, işletme bir yönetim kurulu üyesine de hiçbir konuda temsil yetkisi vermeme hakkına da sahiptir. Görev dağılımının hüküm ifade edebilmesi için iç yönerge şeklinde derlenip ilan edilmesi gereklidir. Görevlendirmenin yapılmış olması ve ardından tescil edilmiş olması, üçüncü tarafların bu durumu bildiği anlamanı gelmediği için üçüncü taraf, böyle bir sınırlandırmadan habersiz olduğunu, her zaman ileri sürebilir.
Uygulamada şirketlerimizin kafaları karışık gibi görünüyor. İç yönerge ile görev ve yetkileri dağıtan yönetim kurulu aynı zamanda ticari temsilcileri için de aynı yönergeyi kullanacaklardır. Temsil için de keza aynı yönerge kullanılıyor. Dolayısıyla, iç yönerge artık nitelik itibariyle şirket içi ilişkilerde üçüncü tarafları bilgilendirme yapan bir çeşit düzenlemeler öğesi haline geliyor.
Aynı zamanda, şirketin yönetim kurulu üyeleri kendileri dışında yetki verdiği ticari temsilcisinin yapmış olduğu işlemlerden dolayı yükümlülük altına girerek sorumluluklarını artırmaktadır. Günlük yaşamda, bu durumun etkilerinin neler olacağı işlemler gerçekleştikçe ortaya çıkacak gibi duruyor. Ancak, İstanbul Ticaret Odası gibi bazı kurumlar karışıklığı ortadan kaldırmak adına bazı düzenlemeler yayımlamıştır. Örneğin,
- Anonim şirketlerde yönetim kurulu/genel kurul kararının ekinde tarih ve sayısı olan noter onaylı, sınırlı yetki çerçevesini belirleyen bir iç kabul edilerek tescil ve ilan edilecektir.
- İç yönergede, sadece imza grupları ve yetki çerçevesi gibi hususlar yer alacaktır.
- İç yönergeyle belirlenen yetkilere atanacak iç yönergeye atıf yapılarak, yönetim kurulu / genel kurul kararı ile belirtilecektir.
Uygulamada karışıklık gidecek bile olsa, yönetim kurulunun söz konusu olan sorumluluğu üstlenip üstlenmeyeceği şirketin yönetim tarzı ve yapısı ile paralellik gösterecektir. Bu yüzde, kimi şirketlerimiz yetki devrinde herhangi bir risk görmezken, kimi şirketlerimiz bu riski üzerlerine almak istemeyeceklerdir. Tüm imza yetkisini genel müdürde toplayıp, vekaleten iş yaptırma yolunu seçeceklerdir.