Makale

Personel Yönetiminden İnsan Kaynaklarına

Endüstri çağının başında işletmelerin temel hedefi üretimin artırılması olduğundan¸ bu dönemde verimlilik ve maliyet en önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktaydı.

Bu anlayış içerisinde çalışanı bir maliyet unsuru olarak ele alan bir yaklaşım hakimdi. Personel yönetimi, işe alma, özlük işlemleri, ücretlendirme, işten çıkarma gibi faaliyetleri yerine getiren statik ve operasyonel bir departmandı.

Kurumların ihtiyaçları ve bakış açıları da zaman içerisinde değişime uğrayarak, çağdaş anlayışla insan kaynağını bir maliyet unsuru olarak değil¸ “değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gereken bir kaynak” olarak görmeye başladı.

Bu yaklaşımın sonucu olarak da personel seçimi, eğitim, kariyer yönetimi, performans yönetimi, ücret yönetimi, sağlık ve güvenlik gibi modern yönetim uygulamaları ile geleneksel personel yönetimi stratejilerinin bütünleştiği bir yönetim anlayışı ortaya çıktı. Böylece İnsan Kaynakları,  personel yönetiminin gelişmiş uygulamalarını kapsayan bir bölüm olarak kurumlarda yerini aldı.

Personel yönetiminde var olan kalıplar ve kurallar yerini katılımcı yaklaşımlarla örülmüş vizyon, misyon ve değerlere bıraktı. İnsan kaynakları yönetimi, örgütlerin fark yaratmak ve sürdürülebilir olmak için ihtiyaç duyduğu bilgi, beceri ve davranışların toplamı ile ilgili stratejiler geliştiren bir bölüm haline geldi.

İşletmeleri sürdürülebilir kılacak rekabet üstünlüğü sağlayacak ve fark oluşturacak en önemli kaynak “insan” gücü olduğu görüşü, bu alanda insana yatırım yapan şirketlerin geldikleri başarılı yükselişlerle tescillendi.

İşletme hedeflerine ulaşmada nitelikli insanları işe almak, onları eğitip geliştirerek başarılarını artırmak¸ ödüllendirmek ve çalışanların işletme ile bütünleşmelerini sağlayacak faaliyetler yoluyla elde tutmak¸ şirketlere rekabet üstünlüğü sağladı. Dolayısıyla işletmelerin fark yaratan bir insan kaynakları politikasının olması bu günkü rekabet ortamında varlıklarını sürdürebilmeleri ve rakiplerine karşı üstünlük sağlayabilmeleri için kaçınılmaz.

İşletmenin ana faaliyet konusu (üretim, satış ya da hizmet sektörleri ) ne olursa olsun, insan kaynaklarının temel prensibi işletmenin temel ihtiyaç ve önceliklerine hizmet eden nitelikte olmalı. İşletme ihtiyaçlarıyla entegre,  katılımcı ve işbirlikçi İnsan Kaynakları uygulamaları işletmelere dinamizm kazandırıyor.

Çalışanların geleceklerini, çalıştıkları işletmede görmeleri, kendilerini o işletmenin parçası olarak algılamaları,  zihinlerinde bulundukları işletmenin “çalışılacak en iyi yer” olduğuna dair bir imajın oluşturulması, güçlü ve yönetim tarafından desteklenen bir insan kaynakları politikası ile mümkün.

İnsan Kaynakları Biriminin işletmelerde hak ettiği önemi ve değeri görmesinin yolu, kuşkusuz yerine getirdiği faaliyetlerin ölçülebilir olmasından geçiyor. Oysa İnsan Kaynakları ölçülemeyen, insana dair çok fazla faaliyeti de kapsıyor. Bu tarafından bakıldığında, insan kaynakları yöneticilerinin organizasyonda yarattıkları değeri fayda açısından olabildiğince ölçülebilir uygulamalara dönüştürmeleri önemli bir konu.

Stratejik planlama ve ilişki yönetiminin gerekliliğinin farkında olan ve bunu yönetebilen insan kaynakları profesyonelleri de, bulundukları şirketlerde genel müdür yardımcılığı için en güçlü adaylar olabiliyor.

Sonuç olarak; özünde bir hizmet ve destek departmanı olan insan kaynakları ve içerdiği fonksiyonlar, ürettiği politikalarla birlikte şirketlerin geleceğini belirliyor.

Share:

Leave a reply