Arabuluculuk Müessesesi ve Önemi
İdari yargı kararlarının yanı sıra dostane çözüm yöntemleri olarak adlandırılan tahkim ve arabuluculuk son yıllarda en yaygın kullanılan çözüm yöntemlerinden biridir. Özellikle Anglo-Sakson hukuk sisteminde uzun zamandır uygulanan bu yöntemler, 1980’lerden beri Kıta Avrupası hukuk sistemine de dahil edilmiştir. Son yıllarda, Türkiye’de de tahkim ve arabuluculuk uygulamaları için kanun ve mevzuatlar düzenlenmiştir. 22 Haziran 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile birlikte, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde “Arabuluculuk Daire Başkanlığı” kurulmuştur.
Arabuluculuk, sistematik teknikler uygulayarak, görüşmelerin ve müzakerelerin oluşması amacıyla tarafları bir araya getirmektedir. Böylelikle, biraraya gelen tarafların birbirlerini anlamaları ve çözümlerini kendilerinin üretmesi amaçlanmaktadır. Çözüm üretilmesi için öncelikle iletişim sürecinin kurulması gerekmektedir. Bu süreç, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla gerçekleştirilmektedir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanmaktadır. Anlaşmazlığa taraf olanlar; arabulucuya başvurmada, süreci devam ettirmede, sonuçlandırmada veya arabuluculuk sürecinden vazgeçme haklarına sahip olmakla birlikte; tüm arabuluculuk süreci içerisinde de eşit haklara sahip olmaktadırlar. Aksine bir karar alınmadığı sürece, arabulucu, anlaşmazlığa taraf olanlarca seçilmektedir. Arabulucuya başvuru, dava açılmadan önce de olabileceği gibi, davanın görülmesi esnasında da olabilmektedir. Ancak, arabulucuya başvuran tarafın teklifine otuz gün içerisinde olumlu cevap verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, arabulucu teklifi reddedilmiş sayılmaktadır.
Anlaşmazlık tarafları, arabulucu seçimini gerçekleştirdikten sonra en kısa sürede toplanmaları gerekmektedir. Sözkonusu toplantıda, uyuşmazlığın niteliği, tarafların istekleri ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esaslar göz önüne alınarak, arabuluculuk faaliyeti yürütülmektedir. Ancak dava sürecinde olan bir konu sözkonusu olduğunda, taraflar arabulucuya başvuracaklarını beyan etmeleri halinde mahkeme davayı üç ayı geçmemek üzere ertelemektedir ve bu süre, tarafların birlikte başvurusu üzerine üç aya kadar daha uzatılabilmektedir. Ayrıca, arabuluculuk sürecinin başından sonuna kadar geçen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmamaktadır.
Arabuluculuk faaliyeti; anlaşmaya varılması, çaba gösterilmeksizin gereksiz olduğunun arabulucu tarafından tespit edilmesi, taraflardan birinin arabuluculuk faaliyetinden çekildiğini bildirmesi, tarafların anlaşarak arabuluculuk faaliyetini sona erdirmesi veya uzlaşma kapsamına girmeyen bir suçla ilgili olduğunun tespit edilmesi hallerinde sona ermektedir.
Arabuluculuk sürecinin, anlaşma yolu ile sonra ermesi durumunda taraflar arasında “sulh protokolü” tatbik olunmaktadır. Bu anlaşma tutanağı, arabulucu onayı ve mahkemenin sözkonusu tutanak üzerinde uygulayacağı “icra edilebilirlik şerhi” ile ilam edildiğinde karar bağlayıcı bir nitelik taşıyacak hale gelmektedir.
Alternatif çözüm yolları arasında gösterilen arabulucuk faaliyetinin en önemli özelliği tarafların kazan-kazan stratejisi temelinde ortak bir payda da buluşmalarını sağlamaktır. Böylelikle çözüm yolları, ticari ilişkilerinin mahiyetine uygun olarak ortaya konulmaktadır.
Kaynakça:
- 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
- Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği