Yönetim Raporlamasında Finansal Analizlerin Önemi
Bundan önceki sayılarımızda, KOBİ’lerimizin yönetim raporlaması zafiyetine değinmiştik.
Finansal analizler dediğimiz zaman, hepimizin aklına öncelikle kredi analizleri ile mali tablolar üzerinde yapılan analizler gelir. Mali tablolar üzerinde yapılan analizler de çoğunlukla oran analizini, karşılaştırmalı tablolar analizini, eğilim yüzdeleri gibi analizler kapsar.
Ancak bu noktada durup, hemen sormamız gerekiyor, mali tablolarımız gerçeği yansıtıyor mu? Öyle ya, bilançonun pasif tarafında borç öz kaynak oran analizi yaptık, ancak, aktif tarafında stok rakamlarımız doğru değilse, yaptığımız oran analizi gerçeği göstermeyecektir. Üretim şirketlerimiz de bilir ki, stok rakamlarımız çoğunlukla (maalesef) doğru değildir. Karşılaştırmalı mali tablo analizi veya eğilim yüzdeleri analizini birçok şirketimiz yapar da, acaba kaç şirketimiz Dupont analizini yapmaktadır?
KOBİ’lerimiz, iyi bir maliyet kontrolüne sahip mi? Varlıklarını etkin bir şekilde kullanıyor mu? Faaliyetlerine devam etmek için gereken kaynağı nereden sağlıyor veya firma yatırılan 1 birimlik sermaye ile ne kadar katma değer üretebiliyor? İşte bütün bu soruların cevabını Dupont analizi ile bulabiliriz. Yoksa, sadece elimize kağıdı kalemi alıp, “şu kadar” malzeme, “şu kadar” işçilik, üstüne de elektrik, su vs. gibi tahmini genel giderleri koyup mu maliyet çıkartıyoruz. En önemlisi, “maliyet”, “gider” ve “harcama” kavramları arasındaki farkı biliyor muyuz?
Peki, kısa vadeli finansal planlamada, sabit ve değişken maliyetlerimize bakıyor muyuz? Örneğin, kaç firmamız başa baş noktasını gerçekten hesaplıyor, hedeflenen kar tutarını sağlayacak üretim ve satış düzeyini doğru hesaplıyor? Faaliyet kaldıraç derecesini biliyor muyuz?
Çoğunlukla yabancı kaynak maliyetini hesaplarız da, acaba kendi öz kaynağımızın da bir maliyeti olduğunu biliyor muyuz? Her işletmenin, bir yatırıma girerken, ağırlıklı ortalama sermaye maliyetine bakması – kısaca hem yabancı kaynak hem de öz kaynak maliyetini hesaplaması önemlidir.
Konu yatırımlara gelmişken, paranın zaman değerini ele alan sermaye bütçelemesi yapılması, işletmenin üretimde kullanacağı duran varlıkların yatırıma ilişkin bir değerlendirmesini sağlayacaktır. En basitinden net bugünkü değerin bulunması veya projeye yatırılan sermayenin, yatırımın gelecek yıllarda sağlayacağı para girişlerinin bugünkü değeri ile para çıkışlarının bugünkü değerini birbirine eşitleyen iskonto oranı – İç Getirir Oranını (IRR) bilmemiz gerekir ki yatırıma karar verelim. Bu oran aynı zamanda bir yatırım projesinin net bugünkü değerini sıfıra eşitleyen iskonto oranı olarak da tanımlanabilir.
Kısaca bir işletmenin projelerinin finansmanında kullandığı kaynakların maliyeti, o projenin sağladığı getiri oranından küçükse, ilgili projelerin katma değer sağladığı (EVA-Economic Value Added) sağladığı kabul edilir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi EVA’yı diğer proje değerlendirme yöntemlerinden ayıran en önemli özellik sermaye maliyetinin hesaplanmasında ortaya çıkmaktadır. Diğer yöntemlerde sermaye maliyetinde sadece borç kaynaklarının maliyeti hesaplanırken, EVA’da kullanılan sermaye maliyeti ağırlıklı ortalama sermaye maliyetidir.
Öyle ya, maliyetlerimizi doğru hesaplayalım, sonunda nerde hata yaptık diye aramayalım.