Peter Drucker der ki: “21. Yüzyılda yönetim sanatı emir ve komutanız altında olmayanları yönetebilmektir”.
Gerçekten de, günümüz şirket yapılanmalarına ve iş modellerine baktığımız zaman, son derece doğru bir söylem olduğunu görüyoruz. Şirketler sadece gelişmiş ülkelerde değil, ülkemizde de giderek daha karmaşık yapılara sahip olmaya başladı. Büyük projeleri yürütebilmek için iş ortaklıkları kaçınılmaz hale geldi.
Şirket sahipleri/yöneticileri, şirketin sadece üretmek ve satmaktan ibaret olmadığını anladılar. Finans modelleri değişti. İK yapılanmaları daha karmaşık hale geldi. IT altyapısı olmadan bir şirketi yönetmek nerede ise mümkün değil.
Şirket yöneticilerinin, ister şirketin sahibi isterse dışarıdan gelmiş profesyonel olsunlar, güçlerini sadece pozisyonlarından almaları yeterli değildir. Yöneticinin, gücünü aynı zamanda kendinden alması, yönetim sanatı için önemlidir. Bu noktada, bilgiye hakimiyet ve kişisel karizma elbette artı değerleri oluşturmaktadır.
Konumuz aile şirketleri olunca, “Yeni Nesil Patronlar”ın işinin daha da zor olduğunu görüyoruz.
Ülkemizde bir çok aile şirketi ikinci veya üçüncü kuşaklara geçti veya geçme aşamasındadır. Kardeşler/kuzenler dönemi başlamıştır. Ancak, şirketlere baktığımızda, ikinci veya üçüncü kuşakların hepsi şirkette çalışmaya gelmeyebiliyor. Diğer bir ifade ile icracı pozisyonda rol almayıp sadece hissedar olarak kalabiliyorlar. Bir çok aile şirketinde; kendi aile şirketinde çalışmak yerine, dışarıda profeyonel yönetici olmayı yeğleyen veya doğrudan kendi işini kurmayı tercih eden, kısacası dışarıda kalan kardeşler/ kuzenler olduğunu görüyoruz. Bazı aileler de, hal böyle olunca, dışarıda kalanların deneyimlerinden, yönetim kurullarında yararlanmayı tercih edebiliyorlar.
Dolayısıyla yeni nesil patronların, şirket yönetiminde olmaz ise olmazı “kurumsal yönetim” olarak karşımıza çıkıyor. Yürütme, yönetim ve denetim fonksiyonları birbirlerinden tamamen ayrılıyor.
Bu noktada, içeride müdür, genel müdür, CEO konumuna gelen ikinci kuşaklar şeffaflık ve hesap verebilirlik kavramları ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu da, ilk anlarda can sıkıcı olabiliyor.
Konuyu biraz daha, şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik ve sorumluluk kavramları açısından derinlemesine irdelersek, aslında hisselerin ikinci ve üçüncü kuşaklarda bölünmesi sonucu, aile şirketleri ister istemez, halka açık olmadan, fiilen halka açık şirketler gibi yönetilmek zorundadır. İçeride icrada yer alan ikinci veya üçüncü kuşaklar aslında, her ne kadar kardeşleri veya kuzenleri şirkete gelmeseler de, onlara babalarından miras yolu ile geçen sermayeyi kullanıyorlar. İşte bu nedenle, sorumlu davranmak ve hesap vermek durumundadırlar. Bunun organ olarak yeri genel kuruldur. Diğer taraftan yönetim kurulunu genel kurul seçer, genel kurul da sadece icracı hissedarlardan oluşmadığına göre, icracı olmayan yönetim kurulu üyeleri bu kurul tarafından seçilebilir. Bu da akıllara ister istemez, şu soruyu getirmektedir. Bütün bir ay veya aylar boyunca biz içeride her türlü sorunla boğuşurken, aydan aya yönetim kuruluna gelen ve görüşlerini bildiren yönetim kurulu üyelerine alışık mıyız! Belki henüz yeterince değiliz ama unutmamalıyız, yönetim kurulunun görevi icraat değildir, icraatın hissedarlar adına gözetimidir. Kısacası alışmamız gerekiyor. Bir kişi kendi icraatını kendi denetleyemez. Bu nedenle CEO-icranın başı ile yönetim kurulu başkanı aynı kişi olamaz.
Dedik ya, yeni nesil patronların işi zor. Bir taraftan yönetim kurulu ve hissedarlar ile uğraşırken, diğer taraftan da şirketin kurumsal yapısını etkin ve verimli işler hale getirmek zorundalar. Bunun yolu da güçlü ve profesyonel bir yapı kurmaktan geçmektedir. Satışların arttırılması, kaliteli üretim, zamanında teslim, doğru ve iyi bir satınalma modeli, stokların doğru yönetilmesi, alacak-borç yönetimi, başarılı bir finans yönetimi iyi bir İK poliitikası ve şirketin genel sevk ve idaresi gibi bütün başlıklar yeni nesil patronlara meydan okuyan (challenge) konulardır. Bütün bu konuları yürütürken, “vekil maliyetine” dikkat etmek ayrıca kritik bir konudur. Bu arada, bir de şirketin stratejileri konusu var ki, bu da güçlü yönetim kurulunun önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Diğer taraftan, bardağın dolu tarafına bakarsak, kurucu babaların yaşamadığı şansı yeni nesiller kullanmaktadırlar. Öyle kurucu babalar, belki üzerlerinde hesap verebilirlik baskısını yeni nesiller kadar hissetmemiş olabilirler, ancak onlar da unutmayalım, “tepenin yanlızlığını” yaşadırlar. Bu nedenle, hazır henüz daha kurucuların eli arkamızda, diğer aile üyeleri, yönetim kurulu yanımızda iken, bize de şirketi daha da güzel noktalara taşımak yükü kalsın.
Yönetim sanatı demişken, Peter Drucker ile başladık, Harvard Business Review (HBR) makalesine atıfta bulunarak bitirelim. Biliyor musunuz, HBR’ın son yılların en iyi yazılarından bir tanesi olarak seçilen makale “Patronu Yönetmektir”. Patron(lar) kim; kurucu baba ve diğer hissedarlar.
Kolay gelsin…
Dr.Güler Manisalı Darman
CGS Center
Başkan