
Son yılların önemli konularından biri, bana göre en önemlisi “değişim”.
Değişim, değişimin yönetimi gibi kavramları sıklıkla duyacağız ve işimize, uygulamalarımıza, hayatımıza almak durumunda kalacağız. An itibarı ile almadıysak da geç kaldığımızı bilmek durumundayız.
Sıklıkla kullanılan Değişimin Yönetimi kavramını amacımızı ve ilgi odağımızı tam beliremediği kaygısıyla konuyu Değişimde Yönetim olarak tanımlamayı daha doğru buluyorum.
Değişimde yönetim konusunu dört bacaklı bir masa gibi düşünebiliriz. Birbirine bağlı olduğuna ve tamamladığına inandığım dört ana temayı ana hatlarıyla değinmeye çalıştığım, dört makale ile özetlemek ve görüşlerinize sunmak istiyorum.
Bunlar; (1) İletişime Farklı Bir Yaklaşım, (2) Bakış Açısı, (3) Değişimde Yönetim ve (4) Disiplin’ dir.
Öncelikli konu olan iletişim ile başlıyorum.
İletişime Farklı Bir Yaklaşım
Geçtiğimiz yüzyılın özellikle de ikinci yarısının belki de en çok konuşulan ve yazılan konularından birisi. Hemen hepimiz birden çok kez iletişim konulu eğitimler aldık, eğitimlere katıldık. Odalar, dernekler, meslek örgütleri gibi birçok kurum da bu kapsamlı konuları, konuşmacıları gündemlerine aldılar.
Geldiğimiz nokta itibarı ile gerek yüz yüze ilişkilerimizde gerekse de telefonlar dahil tüm dijital cihazlarında eskinin 5-10 katı artan kullanım sürelerine ulaşmamıza rağmen birbirimizi anlama, özellikle de doğru anlama ve anlatma konusunda henüz çok yol aldığımızı söylemek olası değil.
Sektörlerimizi ve gelişmeleri izlemede harcadığımız süreler de, bedeller de eskinin 5-10 katı artmasına rağmen bu gelişmelerden ve değişimlerden haberdar olma konularında çok yol aldığımızı ve anladığımızı söylemek de olası değil.

Gelişen süreçlerde (özellikle de ülkemizde) iletişim, tek yanlı bir anlayışa ve alışkanlığa oturdu. Sadece aktarma olarak algılama ağırlık kazandı. Bu nedendir ki etkili iletişim “iyi konuşma, iyi anlatma, ikna etme“ olarak algılandı, benimsendi, uygulamaya çalışıldı.
İletişimin ilk bacağı ve en önemli tarafı olan doğru görme, anlama ve algılama tarafı ihmal edildi.
İş sahibi olmak farklı bir boyuttur ve bence tanrısal bir yaklaşımdır. Sahip olduğumuz / yönettiğimiz tüm yapıların, davranışlarının ve işleyişinin aksaklıkları sadece ve sadece bize aittir, bize fatura edilir. Tüm yanlışlar ve hatalar bizde toplanır ve çözmemiz beklenir.
Şikayet edebileceğimiz, şikayetle kurtulabileceğimiz hiçbir olay, hiçbir makam ve mevki yoktur. Bu ölümcül baskının içindeki hem en önemli kaynağımız hem de en önemli kısıtlayıcımız şüphesiz ki zamandır. Ve kullanım başarımız hayati derecede önem taşımaktadır. Bu nedenledir ki artan ve ağırlaşan iş ortamları, uygulamaları ve çözümleri için iletişimimizi geliştirmekten ve iyileştirmekten daha kolay ve daha verimli bir yolumuz yoktur.

Neden, iletişimi bu kadar önemsemeliyiz?
Çünkü; Hiçbir şeyi olduğu gibi göremeyiz;
- olduğumuz gibi görürüz,
- baktığımız gibi görürüz,
- bakış açımız perspektifinde görürüz,
- görebildiğimiz kadar görürüz,
- görmek istediğimiz gibi görürüz.
Olduğu gibi göremediğimizin farkında olamadığımız tüm konularda yorum yapar, görüş üretir, görüş bildirir, çözümler üretir, duruş geliştiririz.
Söylediğimiz her söz, her bir anlatım ya da her iletimiz karşıda yani hedef kitlemizde (Sylvine Harpin’in ifade ettiği gibi);
- düşündüğünüz,
- söylemek istediğiniz,
- söylediğinizi zannettiğiniz,
- söylediğiniz,
- karşınızdakinin duymak istediği,
- duyduğu,
- anlamak istediği,
- anladığını sandığı ve
- anladığı
gibi 9 farklı olasılıkta ve anlamda yer bulabilir.
Unutulmamalıdır ki bu olasılıklar bizim için de geçerlidir, biz de 9 farklı olasılıkla algılayabiliriz.
Ezcümle, İletişimimiz; algılayabildiğimiz, anlayabildiğimiz ve anlamlandırabil-diğimiz kadarla başlar ve bu ilk adım ya da diğer bir deyişle birinci bacaktır. Neyi, ne kadar ve nasıl aktarabildiğimiz bunu tamamlayan ikinci adım, ya da bacağın ikincisi ya da tamamlayıcısıdır.
İki bacak eşit basarsa dengeden, sağlıklı yürümeden ve sağlıklı iletişimden söz edilebilir.
İletişim başta olmak üzere tüm konularda dünkü doğrularımız ve alışkanlıklarımızla bugünü ve yarını anlama, algılama ve yönetme şansımız çok zor, hatta olanaksızdır.
İletişim kavramına, olgusuna ve iletişim süreçlerine yaklaşımımızı masaya yatırmak, yeniden yapılandırmak ve kurgulamak durumundayız. Soru formülasyonlarımızı, bağlı olarak da çözüm formülasyonlarımızı, kabulle-rimizi, görüşlerimizi ve düşüncelerimizi (deyimi yerindeyse) güncellenmek ve revize etmek zorundayız.
Vahdet Narin
Antalya Büyükşehir Belediyesi ANSET Genel Müdürü