Yaşadığımız dönem ve toplum pek çokadla tanımlanıyor. Post-modern çağ, post-endüstriyel toplum, geç kapitalist dönem, bilgi toplumu, sanal toplum, risk toplumu…
Değişik adlarla kavramlaştırılsalar da hepsinde ortak olan özellikler, toplumda giderek merkeziyetçi eğilimlerin zayıflaması, bireyselliğin ve çoğulculuğun güçlenmesi, bilişim teknolojilerinin yaşama ve düşünme biçimimizi hızla değiştirmesi, küreselleşme ve bilginin güç ve iktidar ilişkilerini giderek daha çok etkilemesi. Bacon, yüzlerce yıl önce “bilgi güçtür” demiş. Günümüzde bilgi artık toplumun temel eksenidir.
Peki, neden risk toplumu? Kavram, ilk olarak Alman sosyolog Ulrich Beck tarafından 1986’da “Risk Society: Towards a New Modernity” adlı eserinde kullanılmıştır. Beck’e göre risk toplumu, insanların bilgi ve teknolojileri yanlış ya da kötü amaçlı kullanmalarıyla bütün dünyayı tehlikeye sokmaları sonucunda ortaya çıkan yapıdır.
Bilim ve teknoloji kaynaklı riskler karşısında kimi zaman çaresiziz, kimi zamansa neler olduğunu bile anlamıyoruz. Çünkü tarih bu ilk kez ortaya çıkan yeni risklerle ilgili bize bir deneyim sunmuyor. Giderek daha çok belirsizlik ve güvensizlik duygusu içinde buluyoruz kendimizi. Sosyal medyadaki beğenilerimiz, dikkatsizce yaptığımız
yorumlar, konum paylaşımlarımız, internet alışverişlerimiz, merak edip bir siteye girip okuduklarımız, bütün dünyayı kana bulayabilecek bir diktatörün seçim politikasına yön vermek amacıyla sizin izniniz olmadan kullanılabilir. 2016’nın dördüncü çeyreği için finansal sonuçlarını açıklayan Facebook’un dünya çapında kullanıcı sayısı 2 milyara yaklaşmış durumda [1], ve 50 milyon kullanıcısına ait verilerin siyasi danışmanlık şirketi Cambridge Analytica tarafından kullanıldığından haberdar olduğunu kabul ettiğinden bu yana ağır eleştirilerle karşı karşıya. Yapay zekâ ve büyük veri üzerinde yapılan araştırmalar, kanseri ya da alzheimeri ortadan kaldırabilecek ilaçların geliştirilmesine de yol açabilir, güç ve iktidar savaşının bir parçası da olabilir. Büyük veri ve bulut teknolojilerindeki ilerlemeler verimliliği büyük ölçüde arttırmak için de kullanılabilir, sosyal mühendislik adı verilen nitelikli dolandırılıcık eylemlerinde de. Görünen o ki, teknoloji evrensel değerlerden yoksun kişilerin elinde insanlığın sonunu getirebilir.
Ne yapabiliriz? Çözüm, yasaklar, kilitler, engeller olabilir mi? Kuşkusuz, insanlığın sağlığını, yaşam kalitesini, refahını artıracak teknolojik ilerlemeyi engellemek, bu tür önlemleri düşünmek yanlış olur. Üstelik değişen yaşam biçimimiz ve toplumsal yapımız nedeniyle çoğunlukla bu önlemleri almak aslında olanaksızdır. Ancak, örneğin Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun gibi yasal düzenlemeleri oluşturmaktan, güvenlik yazılımları ve donanımları geliştirmekten, farkındalık yaratacak türde
eğitim ve bilgilendirme etkinlikleri gerçekleştirmekten vazgeçmemek mümkündür. Bu tür çabalar, dürüst olmak, adil olmak gibi insancıl değerlerle bütünleştiğinde umut verici olabilir. Örneğin, şimdilerde bütün dünya, bilginin yayılmasında, korunmasında ve doğrulanmasında yaşadığımız sorunları, çağımızın ruhuna uygun düşen çoğulculuk, demokrasi adalet gibi değerleri gerçekleştirecek uygulamalarla çözebilmek için block chain teknolojisi üzerinde çalışmaktadır.
Ya bizlerin yapabilecekleri? Tek tek bireyler ya da kurumlar olarak alabileceğimiz riskler ve önlemler nelerdir? Yanıt, risklerin farkında olmak, ilkeli olmak, insanlığın yararına olan yüksek değerlere sahip kuşaklar yetiştirmek ve ilerlemeyi bu kuşaklarla geleceğe güvenerek gerçekleştirmek. Kolay değil, ama olanaksız da değil. Standartlar, yetişmiş insan gücü, tüm insanlığın malı olmuş bilgi birikimi var. Ve bilişim teknolojisi sayesinde hepsine erişebiliyoruz. Örneğin son günlerde en çok üzerinde konuşulan konuyu, “bilgi güvenliği” konusunu ele alalım.
Bilgi Güvenliği ve Değerlerimiz Yazı Dizimizin Devam Gelecek Sayımızda…
Ayşe Eser Baransel
Bilişim Akademi ve Kalite Sistemleri Koordinatörü